6 Haziran 2016 Pazartesi

Delhi'de iki gün

Indian Gate
Uçağımız, Delhi'nin Uluslararası Indra Gandhi Havaalanı'na indiğinde saat sabahın 05:00'i idi. Pasaport kontrolü tamamlandıktan ve valizleri aldıktan sonra bir taksi ile şehir merkezindeki otelimize hareket ettik. Otele vardığımızda saat 07:00 olmuştu. Uçakta pek uyuyamamıştık. Biraz uyumak iyi gelecekti. Odanın bize teslimi ise saat 14:00'ü bulacağından yarım günlük oda ücretini ödeyerek odayı erken açtırdık. İki saatlik uyku bizi kendimize getirmişti. Hemen giyinerek kahvaltıya indik. Bugün Delhi'de şehir turu yapmayı planlamıştık. 

Lobiden aldığımız bilgiye göre şehir gezisi için en ekonomik yol "yellow taxi" adı verilen nostaljik görünümlü arabaları yarım gün veya tam gün kiralamaktı. Otelin önünde bu bu taksilerden birkaçı müşteri beklemekteydi. Sıradaki taksi şöförü ile pazarlık ederek Delhi gezimize başladık. Taksi şöförümüzün Hindistan'da yaygın olan Sikhizm dinine mensup olduğu kıyafetinden belli oluyordu. Bu dine mensup olan erkekler genelde sakal bırakmakta ve saçlarını bir sarığın içinde toplamaktaydılar. Adının Harbindhar olduğunu öğrendiğimiz taksi şöförü, son derece kibar, uyumlu bir kişiliğe sahipti. Delhi'de kaldığımız iki gün boyunca bizi isteğimize uygun olarak gezdirdi. 

Gezimize şehrin "Eski Delhi" denilen kısmında bulunan "Red Fort" (Kızıl Kale) ile başladık. Kale, Moğol İmparatorluğu'nun en güçlü olduğu dönem olan 1600 lü yıllarda Moğol İmparatoru Şah Cihan tarafından yaptırılmış. Buraya gitmek için aracı bir sokakta park ederek Hindistan'da yaygın bir taşıma aracı olan rikşalardan kiraladık. Rikşalar (rickshaw) Tayland'taki tuk-tuk'un insan gücü ile çalışan benzerleri idi. Üstü kapalı ve İki kişilk oturma yeri olan bisiklete monte edilmiş bir kabinden oluşuyordu. Bindiğimiz rikşa Eski Delhi'nin sokaklarında envai çeşit yiyecek satan sokak satıcılarının ve insan kalabalığının arasından geçerek kalenin giriş kapısında bizi indirdi. Günlerden Pazar olduğundan etraf kaleyi gezmeye gelen Hintlilerle dolu idi.





Red Fort
Kaleyi gezdikten sonra, giriş kapısının karşısında bulunan Eski Delhi'nin en kalabalık caddelerinden Chandi Chowk boyunca rikşa ile gezimize devam ettik. Taksi şöförümüz Harbindhar'da bir başka rikşa ile bize eşlik etmekteydi. Harbindhar'ın teklifi üzerine Hindistan'da Amritsar şehrindeki "Altın Tapınak" tan sonra bu cadde üzerinde bulunan ve Sikhizm Dinine mensup olanlar için çok önemli olan "Gurudwara" Sikh Tapınağını ziyaret etmeye karar verdik.




Tapınağın yanında bulunan bir ofiste ayakkabılarımızı ve çoraplarımızı çıkartmamız istendi. Başımıza turuncu renkli bir eşarp bağladılar ve ziyaret süresince bize refakat edecek bir görevli ile birlikte tapınağa girdik.
Tapınak birkaç bölümden oluşuyordu. Geniş bir salonun bulunduğu bölümde ortada bulunan bir platformda bu dinin üstadları olduğu belli olan kişilerin yapmakta olduğu konuşmaları dinleyenler ve dua edenler vardı. Bir başka bölümde ise mutfaklar bulunuyordu. Ocaklarda yemekler pişiriliyor, içinde bir çeşit helva olduğunu öğrendiğimiz kazanlar kaynıyor,hamurlar açılıyor, tapınağa gelen ziyaretçiler dağıtılan yemekleri alarak, bitişikteki bir salonda yerdeki halıların üzerine oturarak karınlarını doyuruyorlardı. Salonun bir köşesinde bir gurup insan ise bulaşıkları yıkamaktaydı. Tapınakta bize refakat etmekte olan görevli genç, burada yapılan işlerin gönüllülük esasına göre yapılmakta olduğunu, örneğin bulaşık yıkayanların arasında çok fakir kişiler olduğu gibi, zengin Hintlilerin de olduğunu açıkladı. Her gün yaklaşık 30.000 kişiye yemek çıktığını, bütün masrafların bağışlarla karşılandığını söyledi. Tapınak gezimiz yaklaşık 2 saat sürdü. Gördüğümüz sahnelerden çok etkilenmiştik. Bize refakat etmekte olan görevliden Sikhizm dini ile ilgili birçok ilginç bilgi aldık. Birlikte hatıra fotoğrafı çektirmeyi de ihmal etmedik.







Çıkışta bizi bekleyen rikşa ile aracı bıraktığımız yere döndük. Güne geç başladığımızdan hava kararmak üzereydi. Akşam yemeği için şöförümüz Harbindhar bizi lokal bir Hint restoranına götürdü. Hint yemeklerinin bol baharatlı olduğunu bildiğimizden, acısız olsun dememize rağmen resmen ağzımızın içi haşlandı. Hint restoranlarında gezimiz boyunca şahit olacağımız bir adet olan, anason ve iri taneli şeker karışımının yemek sonrası bir tabak içinde ikram edilmesi ve bunun ağzımızdaki acılık hissini alması çok ilginçti. 
Yemek sonrası otele döndük. Harbindhar ile yarın sabah için sözleşerek odamıza çıktık.
Sabah sıkı bir kahvaltıdan sonra tekrar Harbindhar ile buluşarak güne başladık. Sırada Delhi'nin sembollerinden "Indian Gate" vardı. Sabah erken saatlerde puslu bir havaya uyanmıştık. Ancak saatler ilerledikçe güneş ve mavi gökyüzü kendini göstermeye başlamıştı. Kaldığımız otelin bulunduğu semt olan "Windsor Place"'e oldukça yakın olan meydana kısa sürede geldik. Çiçeklerle bezeli parkın ve geniş bulvarların kesiştiği meydanın ortasındaki kemer şeklindeki yapı gerçekten göz alıcıydı. Saat erken olmasına rağmen etraf gelen ziyaretçilerle hızla doluyordu. 
Indian Gate





Fotoğraf çekimlerimizi yaptıktan sonra bulunduğumuz meydanın batı yönünde kalan Rajpath Caddesi sonundaki başkanlık sarayına doğru hareket ettik. Saray, çevreye hakim yüksek bir tepede olduğundan "Indian Gate" yönüne doğru uzanan bulvar ve devamı çok güzel görünüyordu. Sarayın kuzeyinde bulunan dairesel yapısıyla dikkat çeken Parlemento Binası'nın önünden geçerek gezimize devam ettik. 





Sırada Unesco Dünya Kültür Mirası listesinde bulunan "Humayun's Tomb" (Humayun'un Mezarı) vardı. İmparator Humayun'un mozolesi ve binalar kompleksi "Nizamuddin" semtinde bulunan büyük bir bahçe içinde idi. Bahçenin ayrı bir bölümünde 16.yy.da hüküm sürmüş olan İsa Han'ın da mezarı bulunuyordu. Humayun'un mozolesinin bulunduğu yapı Hindistan'ın Agra Şehrindeki Taç Mahal'in ölçek olarak daha küçük olsa da hemen hemen aynısı denebilir. 







Yaklaşık iki saatlik bir gezi sonrası bu bölgeden ayrılarak Delhi'nin Unesco Kültür Mirası Listesinde olan Hint-İslam Mimarisinin başyapıtlarından "Qutb Minar" a (Kutub Minare) geldik. Büyük bir bahçe içinde bulunan ve İslamiyetin zafer sembolü olarak yapılmış olan minare 13.yy da inşa edilmişti. Minare ve bahçe içindeki kemerler ve surlar kırmızı kumtaşından yapılmıştı. 72,5 m. yüksekliğinde olan, 5 katlı ve gittikçe daralan bir şekilde yapılmış olan minare heybetli görünüşü ile çok etkileyici idi. 






Akşam yemeğini yine lokal bir Hint restoranında acısız dememize rağmen yine haşlanarak yedikten sonra otele döndük. Yarın sabah araba ile 3 saat sürecek Agra yolculuğumuz vardı.

  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder