9 Ağustos 2016 Salı

Agra'ya gidiyoruz

Sabah bizi Agra'ya götürecek araç sözleştiğimiz gibi saat 09:30'da otelin önündeydi. Yanımıza küçük bir çanta almıştık. Dönüşte tekrar bu otele geleceğimizden valizlerimizi emanete bıraktık. Delhi'nin sabah trafiğinden kurtulmak biraz zaman aldı. Bir süre sonra Agra istikametine giden şehirler arası yoldaydık. Agra'ya gidişimizin nedeni dünya çapında ün yapmış olan "Taj Mahal"i görmekti. Hindistan'a gelmişken burayı görmeden dönmek olmazdı. Bunun için Delhi Agra arasındaki yaklaşık 220 km.lik yolu katetmek gerekiyordu. 


Agra'ya uçak yoktu. Şöförden öğrendiğimize göre küçük bir askeri havaalanı varmış, ancak sivil uçuşlara her zaman izin verilmiyormuş. 
Düz bir arazi üzerinden giden yol yaklaşık 3,5 saat sürdü. Saat 13:00 civarında Agra'ya varmıştık. Şehre girerken gezimizde bize refakat etmek üzere lokal bir rehberle buluşuldu. Şehrin içine girdiğimizde Hindistan'ın faklı bir yüzü ile karşılaştık. Delhi'de görmediğimiz görüntüler karşısında şaşkınlıktan gözümüzü etraftan ayıramıyorduk. Gerçi Delhi'nin ara sokaklarında da bir keşmekeş vardı, ama burası gibi değildi. Trafik cümbüşü arasında etrafta yavrularıyla dolaşan domuz sürüleri mi dersiniz, dükkanların önünde yiyecek için kavgaya tutuşan maymunlar mı, yoksa caddenin ortasında gayet rahat bir şekilde trafiğe aldırmadan dolaşan inekler mi, işte böyle bir ortamda aracımız ilerlemeye çalışıyordu. Gerçi bunun kat kat fazlasını birkaç gün sonra Varanasi'de göreceğimizden henüz haberimiz yoktu. 
Planımız otele giriş yapmadan Taj Mahal'i gezmekti. Bir süre sonra Taj Mahal'e yakın bir yerde araçtan inerek bizi girişe götürecek bir fayton'a bindik. Motorlu araçların giriş kapısına yaklaşmasına izin verilmiyordu.



Taj Mahal'in içinde bulunduğu duvarlarla çevrili olan iç avluya üç ayrı kapıdan giriliyordu. Rehberimiz bizi kalabalık olmadığından resmi törenlerde giriş için kullanılan kapıya getirdiğini söyledi. Kapıdaki gişeden biletlerimiz aldıktan sonra üç tarafı duvarlarla çevrili bir avluya girdik. Duvarların içe bakan taraflarında yan yana küçük odacıklar sıralanmıştı. Bu odacıklar zamanında muhafızların konaklaması, ahırlar ve silah depoları olarak kullanılıyormuş. Avlunun bir tarafı ise büyük bir kemerli yapı ile içinde Taj Mahal'in bulunduğu ana bahçeye açılıyordu. 




Kemerden geçerek bahçeye girdiğimizde karşımızdaki manzara nefes kesecek kadar muhteşemdi. Ortada uzanan havuzun iki tarafındaki yürüyüş yollarının sonunda dünyanın ilk yedi harikası arasına girmiş olan Taj Mahal bütün görkemi ile karşımızdaydı. Hindistan'da 16.yy başında hüküm sürmüş olan Babür İmparatoru Şah Cihan tarafından eşi Mümtaz Mahal'in  (asıl adı Ercümend Banu Begüm) 14. çocuğunu doğururken ölümü üzerine yaptırılan bu aşk abidesi Türk-İslam Mimarisinin en görkemli yapıtları arasında yer alıyordu. Yapımı 20 yıl sürmüş olan eserin tamamı beyaz mermerden yapılmıştı. Biz görmedik ama görenlerden duyduğumuz kadarı ile gün doğumu ve gün batımı esnasında Taj Mahal'in mermerleri güneş ışığının etkisi ile renkten renge dönüşüyormuş. 






1983 yılından beri Unesco Kültür Mirası listesinin başlarında olan bu yapı çok titiz bir şekilde korunmaktaydı, o kadar ki yapıya çıkan merdivenlerin başında herkese galoş giydiriyorlardı. Yakından bakıldığında mermer üzerindeki işçiliğin inceliği ve desenlerdeki zerafet gerçekten göz alıcı idi. Beyaz mermer üzerine gömülü olan lapis, akik, sedef ve firuze gibi doğal taşlardan yapılmış desenler işçilikteki inceliği yansıtmaktaydı. Rehberimiz ayrıca duvarların bazı yerlerinde zümrüt, yakut, pırlanta ve incilerin de bulunduğunu söyledi. 




Yapının etrafında bulunan dört adet minare herhangi bir deprem esnasında yıkılarak yapıya zarar vermemesi için hafif bir açı ile dışa doğru eğimli idi. İç kısımda resim çekmek yasaktı. Ortada bulunan etrafı mermer parmaklıkla çevrili kısmın içinde lahit yer alıyordu. Ancak Mümtaz Mahal ve Şah Cihan'ın esas kabirleri özel izin ile girilebilen yapının alt katında bulunan ayrı bir bölmede imiş.
Taj Mahal'in arka kapısı geniş bir terasa açılıyordu. Terastan Agra'nın içinden geçen Yamuna Nehri gözükmekteydi. 




Bu harikulade yapının değişik açılardan fotoğraflarını çektikten sonra geldiğimiz yoldan çıkış kapısına doğru ilerledik. 2003 yılında bir iş gezisi nedeniyle Delhi'ye gelmiş, o gezide burayı da ziyaret etme fırsatım olmuştu. O tarihte beni son derece etkileyen bu muhteşem yapıdan 15 yıl sonra aynı duygularla ayrılıyordum.
Taj Mahal'den çıktığımızda vakit akşamüzerini bulmuştu. Agra'da çok sayıda mermer işleyen atölyelerin varolduğunu biliyorduk. Bu işte çalışanlar oldukça düşük bir ücret karşılığı yıllarını vererek ortaya muhteşem güzellikte eserler çıkarmaktaydılar. Otele dönmeden önce bu mermer atölyelerinden birine uğrayarak çalışmaları izledik. 






Şehir içinde yaptığımız kısa bir turdan sonra şöförümüz bizi kalacağımız otele bıraktı. Akşam yemeğini Alman ve Amerikalı guruplarla birlikte otelin restoranında aldık. Yaklaşık 4 saat sürmüş olan araba yolculuğunun ardından yaptığımız gezi bizi bayağı yormuştu. Otelde masaj servisi vardı. Geç saate rağmen otel yönetimi bizi kırmayarak masaj salonunu açtı. Güzel bir masaj sonrası odaya çıkıp kendimizi yatağa attık. Delhi'ye gitmek üzere yarın sabah erkenden yola çıkacaktık. Akşam Delhi'de kaldıktan sonra bir sonraki gün "Tanrı Shiva'nın Şehri" olarak bilinen Varanasi'ye hareket edecektik. Hindistan gezimiz bütün hızıyla devam ediyordu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder