Sabah çok
gecikmeden otelden çıkış yaparak Delhi'ye doğru yola koyulduk. Bir önceki gün
katettiğimiz yolu bu sefer Agra'dan Delhi istikametine doğru yapmaktaydık.
Otele varışımız şehir içi trafiğinin de etkisi ile öğleden sonrayı bulmuştu.
Yolda yaptığımız telefon görüşmesi sonucu Agra'ya gelmeden önce bizi Delhi'de
gezdiren taksi şöförü Harbindhar otelin önünde bekliyordu. Kısa bir dinlenmeden
sonra günün kalan vaktini değerlendirmek üzere Harbindhar'ın nostaljik taksisi
ile hareket ettik.
Delhi'de bulunan önemli yapıların arasında Lotus Tapınağı
olarak bilinen Bahai Tapınağı'nın ayrı bir önemi olduğunu duymuştuk. Kalan
zamanımızı bu tapınağı görerek değerlendirmek istedik.
Bahai
Tapınakları her dinden kişilerin ibadetlerini yapabileceği özel mimariye sahip
tapınaklardı. Bir süre sonra tapınağın bulunduğu büyük ve bakımlı bir bahçenin
girişine geldik. Giriş ücretsizdi. Bahçe içindeki yollardan tapınağa doğru
insanlar akın akın gidiyorlardı. Tapınağa yaklaştığımızda herkesle birlikte biz
de ayakkabılarımız çıkararak galoş giydik. Yapı, adından da anlaşılacağı gibi
lotüs çiçeği şeklinde idi. Girişteki kuyrukta beklerken görevliler tarafından
yapılan açıklamadan saat 17:00 de aralarında Kuran'dan da surelerin bulunduğu
dört ayrı dinden duaların yapılacağını öğrendik. Dairesel mimari tarzda inşa
edilmiş tapınağın içi bir amfiyi andırıyordu. Yarım daire şeklinde düzenlenmiş
olan mermerden yapılmış banklara oturarak duanın başlamasını bekledik.
Belirtilen saatte başlayan dua yaklaşık yarım saat sürdü. Ses düzeni ve salonun
akustiği, yapılan duaları daha da güzel kılıyordu. Ülkemizden uzaklarda Kuran
dinlemek içimizde değişik duygular uyandırmıştı.
Lotüs
Tapınağı'ndan çıktıktan sonra Harbindhar bizi Delhi'nin ana meydanlarından
Cannought Place'e bıraktı. Akşam yemeğini meydandaki restoranlardan birinde
yedik. meydanın etrafındaki sokak tezgahlarından küçük alışverişler yaptık.
Dolaşmaktan yorulunca sadık şöförümüz Harbindhar ile sözleştiğimiz yerde
buluştuk. Otele dönmeden önce Hindistan'ın siyasi tarihinde önemli bir yeri
olan Idira Gandhi'nin 1991 yılında bir suikast sonucu hayatını kaybettiği yerde
adına yapılmış olan müzeye uğradık. Saat ilerlediğinden müze kapanmıştı. Gezme
imkanımız olamadı.
Ertesi
sabah kalktığımızda kendimizi dinlenmiş hissediyorduk. Bugün Hindistan'ın lokal
havayollarından Indigo Air ile Varanasi'ye hareket edecektik. Uçağımız öğle
vakti saat 13:10'da kalkacaktı. Kahvaltı sonrası toplanıp otelden çıkışımızı
yaparak Delhi'nin Uluslararası Indra Gandhi Havaalanı'na hareket ettik. Bizi
havaalanına Delhi'deki daimi şöförümüz Harbindhar götürüyordu. Yolda sohbet ederken
bizim Varanasi'den tekrar Delhi'ye döneceğimizi ve aynı gün Nepal'e hareket
edeceğimizi öğrenince çok önemli bir bilgiyi bizimle paylaştı. Havaalanında iki
terminal olduğunu öğrendik. Varanasi'ye gidişimiz ve dönüşümüz iç hatlara
hizmet veren eski terminal binasından olacaktı. Nepal uçuşumuzu ise yeni
terminal binasından yapacaktık. İki terminal arasındaki yolu otobüs veya taksi
ile katetmemiz gerekiyordu. Bu durum dönüşümüzü biraz riskli hale getirmişti.
Çünkü iki uçuş arasında yalnızca 2 saatlik bir süre vardı. Varanasi'den dönüşte
uçağımızın gecikmeli kalkması halinde Nepal uçağını kaçırabilirdik. Anlaşılan
Varanasi'den dönüşümüzde telaş ve koşuşturma yaşayacaktık.
Uçağımız
Varanasi Havaalanı'na saat 15:00 de indi. Seyahat öncesi kalacağımız otel ile
yazışmış, bizi havaalanından alması için bir vasıta talep etmiştim. Çıkışta
bizi elinde isimlerimizin yazılı olduğu bir kağıt ile bekleyen bay Tripati
karşıladı. Havaalanı şehirden hayli uzakta idi. Trafik ve yol kenarındaki
ağaçların kesim işlemi nedeniyle şehire varmamız bir saati buldu. Bindiğimiz
araç şehir merkezine doğru ilerledikçe yaya ve araç sayısı gittikçe artıyordu.
Öyle bir an geldi ki inip yürüsek daha hızlı gidecek duruma geldik. Satıcılar,
korna sesleri, kavşaklarda her yönden akın eden motosiklet ve rikşa kalabalığı
ve caddenin ortasında salına salına giden ineklerin arasında nihayet
kalacağımız otelin giriş kapısına vardık.
Otelin
girişi küçük bir avluya açılmaktaydı. Kapının kapanması ile birlikte otel,
yüksek duvarlarla çevrili avlusuyla dışarıyla irtibatı tamamen kesiliyordu. Sokağın
gürültüsü artık uzaklardan geliyor gibiydi. Resepsiyondaki gencin otel
sahibinin oğlu olduğunu ve adının Harshit olduğunu öğrendik. Son derece nazik
bir tavırla giriş işlemlerimizi tamamladı. Kendisinden Varanasi'de kalacağımız
süre boyunca gezilecek yerlerle ilgili bilgi alarak, programımızı yaptık. İlk
olarak bu akşam "Aarti" denilen törene katılacaktık.
![]() |
Varanasi'de kaldığımız otelin avlusunda |
Varanasi
Hinduların en kutsal şehri idi. Hindu dinine mensup yüzlerce kişi şehrin
içinden geçen Ganj nehri (Hintliler Ganga diyorlar) kıyısındaki Gath ismi
verilen basamaklı alanlarda arınma ritülleri gereği nehirde
yıkanıyorlardı.Ayrıca Ganj kıyısında sabah gün doğarken ve akşam gün batımından
sonra inançları gereği adına "Aarti" denilen törenler düzenleniyordu.
Biz de bu akşam düzenlenecek olan törene katılacaktık.
Odamıza yerleştikten sonra otelin bizim için
görevlendirdiği adı "Sahani" olan Hintli rehberimizle buluştuk. Tören
başlayana kadar Ganj Nehri boyunca tekne ile bir tur yaptıktan sonra tören
alanının bulunduğu yere gidecektik. Sahani ile birlikte otelden çıkarak kıyıda
bizi bekleyen tekne ile nehre açıldık. Şehrin bugüne kadar bozulmadan muhafaza
edilmiş yapılarını, kıyıdaki "Gath" larda inanaçları gereği Ganj
Nehri'nin sularında yıkanan Hinduları izleyerek kıyı boyunca
ilerliyorduk.
Kıyının
bir bölümünde üstünden dumanlar tütmekte olan yığınların arasında toplanmış
kalabalık guruplar dikkatimizi çekti. Rehberimiz Sahani bunların ölülerini
yakmakta olan aileler olduğunu söyledi. Hinduların ölü yakma (kremasyon)
merasimlerini kitaplardan okumuştuk ama bu kadar yakından bu töreni izlemek
içimizde anlatması zor duygular yaratıyordu. "Burning Gath" adı
verilen bu alanda yığın yığın odunların, alevler ve dumanların arasında mevtanın
yakınları çoluk çocuk bu törene şahitlik etmekteydi.
Bu
manzarayı arkamızda bırakarak kıyı boyunca gezimize devam ettik. Hava yavaş
yavaş kararmaya başlamıştı. Bir süre sonra "Aarti" töreninin
yapılacağı meydana geldik. Teknemiz töreni izlemeye gelen onlarca irili ufaklı
teknenin arasından olabildiğince kıyıya yakın bir yerde demirledi. Tören alanı
yavaş yavaş dolmaktaydı. İzleyiciler için banklardan oluşan oturma düzeni
hazırlanmıştı. Ön tarafta özel kıyafetleri ile törende rolleri olanlar hazırlık
içindeydiler. Bir süre sonra uhrevi bir müzik eşliğinde törene başlandı.
Yapılmakta olan dualar ve yakılan tütsülerle birlikte çalınan müzik ortama son
derece mistik bir hava veriyordu.
Bir saati aşkın bir süre ile tören devam etti. Dağılan kalabalık ve kıyıdan ayrılan teknelerle birlikte biz de dönüşe geçtik. Teknemiz bizi aldığı iskeleye bıraktıktan sonra Sahani ile birlikte akşam yemeği için sokak arasındaki bir lokantaya girdik. Her zamanki gibi "no spicy" (baharatsız) dememize rağmen yemek bittiğinde ağzımızın içi alev alev yanıyordu.
Yemek sonrası satıcıların ve motor gürültülerinin arasında otele ulaştık. Avluda birer bardak çay içmek günün yorgunluğu üzerine iyi geldi. Yarınki programımızda şehirdeki belli başlı tapınaklar ve içinde bir müzenin de bulunduğu Varanasi Kale gezisi vardı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder