14 Eylül 2016 Çarşamba

Ganj'da gün doğumu

Telefonun alarmı çaldığında saat sabahın 04:30'u idi. Bugün Ganj Nehri kıyısında daha gün doğmadan düzenlenecek olan "Aarti Töreni" ni izlemek üzere otelden erkenden hareket edecektik. Otelin lobisinde bir koltukta uyuya kalmış olan rehberimiz Sahani'yi uyandırmak bize düşmüştü. Otelin önündeki caddede bekleyen rikşalardan biri ile anlaşarak törenin yapılacağı alana doğru yola koyulduk. Gecenin karanlığında Varanasi'nin dar sokalarından geçerek tören alanına vardığımızda saat 05:00'i gösteriyordu. 


İnsanlar yavaş yavaş toplanmaya başlamıştı. Meydanın bir köşesinde dini müzik icra edecek olan bir gurup hazırlıklarını tamamlamak üzereydi. Ön sıralar töreni izlemek üzere gelecek olan şehrin önemli şahsiyetleri için ayrılmıştı. Bu arada Sahani bize nereden bulduysa birer bardak masala çayı getirdi. Sabahın serinliğinde sıcak çay içmek içimizi ısıttı. Tören alanı artık neredeyse tamamiyle dolmuştu. Alanda dizili olan koltuklar dolduğundan gelenler taş basamakların üzerine birşeyler sererek oturmaktaydılar. Görevli olanlar yerlerini aldıktan sonra değişik vurgulu çalgılar ve tütsü dumanları arasında tören başladı.




"Aarti Töreni"ni kelimelerle anlatmak çok zor. Oradaki atmosferi hissetmek için yaşamak lazım. Mistik müzik eşliğinde söylenen ilahiler ve yakılan tütsülerin dumanları arasında tören yaklaşık bir saat sürdü. Kalabalık dağılırken Sahani ile birlikte gün doğumunu Ganj Nehri üzerinde karşılamak üzere kıyıda bizi beklemekte olan bir tekneye bindik. Gecenin karanlığına yavaş yavaş bir kızıllık hakim olmaya başlamıştı. Gün doğumuna tanıklık etmek isteyen guruplar teknelerle nehire açılmaktaydılar. 





Teknemiz Ganj Nehri boyunca ilerlerken kıyılar yavaş yavaş belirmeye başlamıştı. Ufuktan yükselen güneş ışınları kıyıdaki evlerin camlarında yansımalar yapıyordu. Gecenin sessizliğinde suya vuran küreklerin sesine teknelerden atılan yiyecekleri kapmak isteyen martıların çığlıkları karışmaktaydı. Puslar içerisindeki kıyıda yükselen yıllara tanıklık etmiş yapılar adeta tarihten fırlamış metruk harabeleri andırıyordu. Varanasi eski medeniyetlerin yerleştiği yerler arasında tarihi dokusunu çok iyi muhafaza etmiş ender şehirlerden biri idi. 






Teknemiz nehir boyunca ilerlerken kıyılardaki Gath'larda arınma ritüelleri gereği suya girenler gözümüze ilişti. Havanın serinliğine aldırmadan görünüşünden hiç de temiz olmadığı belli olan nehre girmelerini şaşkınlıkla izliyorduk. Yükselen güneşle birlikte kıyılar daha belirgin hale gelmeye başlamıştı. 









Bir süre sonra önceki gün akşamüzeri önünden geçtiğimiz "Burning Gath" a geldik. Sabahın erken saatleri olmasına rağmen Kremasyon Töreni için toplanan guruplar göze çarpıyordu. Öbeklerin üstünde tüten dumanlardan bazı gurupların törenlerini bitirdiği belli oluyordu. Hindu inancına göre yaşları veya hastalıkları nedeniyle son günlerini yaşamakta olduklarını hissedenler, kendileri için düzenlenecek Kremasyon Töreni sonucu küllerinin döküleceği kutsal saydıkları Ganj Nehri kıyısına gelmekte, bunun için büyük bir istek duymaktaydılar. Özellikle Hindular tarafından kutsal sayılan Varanasi şehri kendileri için düzenlenecek tören için Hindistan'ın dört bir yanından gelen birçok yaşlı ve hasta Hintli ile dolu idi. 




Teknemiz artık dönüşe geçmişti. Kıyıdaki Gath'lardan birine yanaştıktan sonra yürüyerek kaldığımız otele ulaştık. Güne erken başladığımızdan önümüzde şehri yürüyerek gezebileceğimiz bayağı bir zamanımız vardı. Kahvaltı sonrası rehberimiz Sahani bizi Varanasi'nin tarihi bölgesine götürdü. Yüzlerce yıllık yapıların arasındaki daracık sokaklara daldık. Egzotik ürünlerin satıldığı küçük küçük dükkanların önünden geçtik. Zaman zaman karşıdan gelen bir ineğe ya da hızla gelen bir motosiklete yol vermek için yol kenarındaki bir girintiye çekilmek zorunda kalıyorduk. Kimi zaman yanlarından geçmekte olduğumuz evlerin içinden gelen dua ve ayin sesleri dikkatimizi çekiyordu. Tütsü kokan sokaklarda bakımsızlıktan harabeye dönmüş evlerin arasında yürürken bir köşeyi döndüğümüzde karşımıza aniden bir tapınak çıkıyor, bastığımız yerlere dikkat edeyim derken gözümüz çatılarda dolaşan maymunlara takılıyordu. Vaktin nasıl geçtiğini anlamadan akşam üzerini bulmuştuk. Aynı yolu yürüyerek dönmemek için Ganj kıyısındaki Gath'lardan birinden nehir kıyısına inerek bir tekne ile otelin bulunduğu bölgeye geldik. Çarşının içinden geçen yol boyunca mahşeri kalabalığın arasında yürürken yol kenarındaki envai çeşit el işi objelerin satıldığı tezgahlara bakmadan edemiyorduk. Sabahtan beri tempolu geçen günün yorgunluğu kendini hissettirmeye başlamıştı. Kiraladığımız bir rikşa bizi çarşının kalabalığının arasından güç bela ilerleyerek otelin girişine bıraktı.






İçeri girdiğimizde bizi bir sürpriz bekliyordu. Oteli işleten Lakhmani Ailesi bizi üst kattaki evlerine davet ettiler. Sıcak bir sohbetle birlikte ikram ettikleri eşinin yaptığı kek ve hamur işi tatlılar harikaydı.
Varanasi'de geçirdiğimiz bu iki günün üzerimizde çok derin etkileri oldu. Onca karmaşasına, gürültüsüne ve temizlik anlayışımızdan uzak insanlarına ve sokaklarına rağmen tarihi dokusu bozulmamış bu şehri görmenin Hindistan'ı tanımak için ne kadar önemli olduğunu hala düşünürüm.
Yarın Varanasi'den Delhi'ye yapacağımız 1,5 saatlik uçuşu takiben yapacağımız aktarmanın ardından Katmandu'ya hareket edecektik. Hindistan'a yaptığımız Delhi ile başlayan, Agra ile devam edip Varanasi ile sonlanan bu seyahat bu ülke için çok kısa sürmüştü. Bu ülkede görülmesi gereken daha bir çok yer vardı. Sikhizm'ın kalbi Amristar, pembe renkli yapıları ile Jaipur, Mumbai, Goa sahilleri bu yerlerden sadece birkaçı idi. Ama şimdi önümüzde kısa sürecek bir Nepal seyahati vardı. Dünyanın çatısı olarak da bilinen Nepal'i görecek olmanın heyecanını şimdiden içimizde hissediyorduk.


    

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder