12 Mayıs 2017 Cuma

Bohol Adası

Sabah bahçede yaptığımız güzel bir kahvaltı sonrası bizi gezdirecek araç ile yola çıktık. Panglao Adası'nı ana ada olan Bohol'e bağlayan karayolundan geçerek ilk durağımız olan "Blood Compact Site" adı verilen ve Filipinler tarihinde kan kardeşliği olarak geçen olayı tasvir eden heykellerin bulunduğu tepeye uğradık. Kısa bir fotoğraf molasını takiben ikinci durağımız "Baclayon Kilisesi" idi. Kilisenin avlusunda ve içinde yaptığımız geziden sonra adanın iç kesimlerine doğru ilerlemeye başladık. 


Yolumuz köylerin ve ormanlık arazinin içinde devam ediyordu. Etraftaki bitki örtüsü çok çeşitli idi ve yeşilin her tonunu görmek mümkündü. 


Panglao adasının karşıdan görünüşü

Blood Compact Site

Bohol Adası'nın iç kesimlerine doğru
Güneydoğu Asya, bitki örtüsündeki çeşitliliğin yanısıra başka bölgelerde yaşamayan değişik tür hayvanların bulunduğu coğrafya olma özelliğini taşımakta. Bunlarda biri de "Tarsier" hayvancığı denilen bir tür maymun. "Cadı Makileri" gurubundan bir primat. Avucunuzun içine sığacak kadar küçük. Bu hayvancık Sumatra ve Borneo Adası ile Filipinler'de Bohol adasında yaşıyor. Nesli tükenme tehlikesi ile karşı karşıya olduğundan koruma altında. Çukulata Tepeleri'nden önce yolumuzun üzerinde Filipinler Tarsier Vakfı'nın kontrolündeki koruma alanlarından biri vardı. Girişteki yapının içinde görevli personel tarafından"Tarsier" Maymunu hakkında bilgi verildikten sonra parkın içinde gönüllü öğrencilerin yönlendirdiği parkur boyunca sık bitki örtüsü arasında yürümeye başladık. Yolumuzu şaşırmamamız için parkur boyunca ziyaretçilere refakat eden personel olmasa bu hayvancıkları rahatlıkla görmeden geçebilirdik. "Tarsier" gece avlanıp gündüzleri bir ağacın dalına sarılarak dik pozisyonda uyurmuş. Son derece ürkek olduğundan kesinlikle gürültü çıkarmamamız konusunda sürekli olarak uyarıyorlar. Birkaç yerde bu hayvancığı görüp resim alma fırsatı yakalayabildik.


Tarsier Maymunu

Tarsier Koruma Alanından ayrıldıktan sonra geçtiğimiz yol sık ve yüksek ağaçların arasında devam etmeye başladı. Şöförümüz bu ağaçların yöre halkı tarafından dikimi yapılan maun ağaçları olduğunu söyledi. 



Yolumuz bir süre bu ormanlık alanda devam ettikten yaklaşık 45 dakika sonra turizm açısından oldukça popüler olan "Çukulata Tepeleri"nin bulunduğu doğal parkın girişine vardık. Girişi ücretli olan parkın içindeki meydanda araçtan indik. Bulunduğumuz yer etrafa hakim bir tepe idi. Üstü kapalı bir sahanlıktan geniş bir alanı seyretmek mümkündü.




"Çikolata Tepeleri" olarak adlandırılan bölge göz alabildiğine uzanan arazide yeşilden kahve rengiye dönen yüzlerce konik tepeden oluşan Bohol Adası'na özgü bir oluşum. Bulunduğumuz yerden yaklaşık 200 basamak tırmanarak bolgeyi kuşbakışı görebileceğimiz bir gözlem terasına çıkılabiliyordu. Terasta güzel bir açı yakalayıp resim çekebilmek için insanlar sıra bekliyorlardı. 




Otoparkın yanındaki üstü kapalı alanda Filipinli çocukların müzik ve dans gösterisini izledikten ve bölgenin değişik açılardan resmini çektikten sonra aracımıza binerek buradan ayrıldık.




Programda "Loboc" Nehri üzerinde yemekli bir tekne yolculuğu vardı. Nehir kenarındaki iskeleye geldiğimizde vakit öğle saatlerini bulmuş, iyiden iyiye acıkmaya başlamıştık. Yemek dahil tekne ücreti olarak 900 Php (Filipin Pezosu) ödedik (yaklaşık kişi başı 10 USD). Teknenin ortasındaki masa, ağırlıklı olarak deniz ürünlerinin yer aldığı çeşitli yiyeceklerle donatılmıştı. Teknemiz ağır ağır iskeleden ayrılırken herkes etrafımızda akıp giden manzaranın tadını çıkarmak için biran önce yemeğini bitirmeye çalışmaktaydı. Kıyılardaki bitki örtüsünün nehire yansıması, yeşilin binbir tonu o kadar güzeldi ki gözlerimizi bir an olsun etraftaki manzaradan ayıramıyor, her anını kameralarımıza kaydetmek için olağanüstü çaba sarfediyorduk. Yolculuğumuz nehir boyunca devam ederken bir yandan da teknedeki bir müzik gurubu kulağa hoş gelen parçalarla geziyi daha keyifli hale getirmekteydi. Bazen gözlerimiz kıyıda ağaçların arasındaki küçük sevimli kulübelere takılıyor, bazen de nehire doğru sarkan dallardan suya atlayan Filipinli çocukların neşeyle eğlenmelerini seyrediyorduk. Bir ara teknemiz çocuklardan oluşan bir gurubun müzik eşliğindeki danslarını izlememiz için kıyıdaki bir platforma yanaştı. Her biri sevimli güleryüzlü kızlı erkekli çocukların neşeyle yaptıkları dans teknedeki herkesin hoşuna gitmişti.







Yaklaşık iki saat süren yolculuğumuz bindiğimiz iskelede sona erdi. Bizim için son derece keyifli ve unutulmaz bir anı olmuştu. İskelede bizi bekleyen aracımıza binerek gezimize devam ettik. 
Bir sonraki durağımız Kelebek Parkı idi. Filipinlere has değişik tür kelebeklerin bulunduğu bahçede keyifli bir gezi yaptık. 




Yola çıkmadan önce elimizdeki broşürlerde Loboc Nehri üzerinden geçen bir "Zipline" hattı olduğunu ve hareket noktasının yolumuzun üzerinde bulunduğunu görmüştüm. Buraya kadar gelmişken bu aktiviteyi kaçırmak olmazdı. İstasyona geldiğimizde gişeden gidiş ve dönüş için 350 Php (7,5 USD) ödeyerek bilet aldım. Hareket noktasındaki kuyrukta beklerken oraya gezmeye gelen bir Türk Guruba rastladık. Onlar da bir turizm şirketinin programı ile Filipinler'e gelmişler. Yan yana iki hat olarak döşenmiş kablo ile yapılan bu aktiviteye katılanlar aynı anda hareket ederek 420 metreyi yaklaşık 45 saniyede tamamlıyordu. Benimle birlikte hareket edecek olan kişi de tesadüfen Türk guruptan biri oldu. Altımızda akan Loboc Nehri'nin görüntüsü ve manzaralar harikaydı. Elimde selfi çubuğuna takılı telefonumu düşürmemek için sıkı sıkı tutarak 45 saniye süren yolculuğu filme aldım. 



Loboc River Zipline
Zipline yaparken çektiğim filmi aşağıdaki likten izleyebilirsiniz

Loboc River Zipline

Karşı yamaçta bir süre oyalandıktan sonra aynı yolu ters yönde katederek hareket noktasındaki platformda Feride ile buluştuk. Meğer Feride'de buraya gelen Türk gurupta bulunan bir tanıdığa rastlamış, sohbet etmişler. Meğer "dünya ne kadar küçükmüş" diye boşuna dememişler, bunun gibi karşılaşmaları seyahatlerimizde kaçıncı defadır yaşıyoruz.



Aracımız artık Tagbilaran'a doğru dönüşe geçmişti. Yolumuzun üzerindeki son uğrak yeri piton yılanlarının ve iguanaların beslendiği bir çiftlikti. Çiftliği gezdikten ve bu hayvancıklarla birlikte resim çektikten sonra tekrar yola koyulduk.



Güneş artık Bohol Adasının üzerinden ufka doğru alçalmaya başlamıştı. Işık hüzmeleri ulu ağaçların dallarının arasından süzülerek uzun gölgeler oluşturuyordu. Adada yaptığımız bu gezi bizim için unutulmaz anılarla dolu geçmişti. Aracımız saat 18:00 civarında Tagbilaran'a geldi. Kent merkezindeki "Island City Mall" da bir süre oyalandıktan sonra kaldığımız tesise geldik. 



Akşam yemeğinden sonra bahçede birer fincan çay içerken bugünkü gezimizi düşünüyor, bulunduğumuz coğrafyanın farklılığı üzerinde konuşuyorduk. Buraların havasında memleketimizde özlemini çektiğimiz huzur vardı. İnsanlar, yaşantılarındaki sadeliğe rağmen mutlu ve güleryüzlü idiler. Doğu ülkelerindeki insanların ortak özelliği her nasılsa böyle idi.
Yarın Bohol adasından ayrılacaktık. Manila üzerinden aktarma yaparak bir başka adaya, "Coron" Adası'na gidecektik. İnternette Coron'daki "Kayangan" Gölü'nün resimlerini görmüş hayran kalmıştık. Filipinler gezimizin her günü birbirinden güzel anılarla dolu geçiyordu. 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder