4 Kasım 2017 Cumartesi

Günaydın Vietnam

Vietnam hakkındaki ilk duyumlarım üniversite yıllarıma rastlar. 1955 - 1975 yılları arasında cereyan etmiş olan Vietnam savaşı tüm dünyanın gözlerinin o bölgeye çevrilmesine yol açmıştı. O yıllarda Kuzey ve Güney Vietnam olarak ikiye ayrılmış olan ülke Doğu ve Batı Bloku ülkelerinin güç gösterisine sahne olmuş, 21 yıl süren savaşın bütün ceremesini Vietnam halkı çekmişti. Savaşta hayatını kaybeden sivillerin sayısının 4 milyon olduğu biliniyor.


Vietnam savaşı dünya film sektöründe de ciddi anlamda malzeme konusu oldu. Yazının başlığından da anlayacağınız gibi Robin Williams'ın başrolünü oynadığı "Good Morning Vietnam", yine başrolde Michael Caine'in oynadığı "The Quiet American" (Sessiz Amerikalı) bu filmlerden birkaçı. Hepimizin hatırlayacağı gibi Sylvester Stallone'nin oynadığı Rambo serisinin ilk iki filmi olan "First Blood" (İlk Kan-1 ve 2) Vietnam'da geçmekteydi. Gerek Rambo serisi gerekse gösterdiği performans ile Oscar'a aday gösterilen Tom Cruise'ün oynamış olduğu "Born on the Forth of July" (Doğum Günü 4 Temmuz) filmleri bir bakıma ABD'nin Vietnam ile ilgili özeleştiri yaptığı filmlerdi. Hollywood yapımı bu filmlerde yansıtılan imaj Vietnamlıların vahşi tabiatlı insanlar olduğu, ülkenin tropikal iklim kuşağında olması sonucu sert bir iklime sahip olup balta girmemiş ormanlarla dolu olduğu şeklinde idi. İtiraf etmeliyim ki bende de bu ülkeye karşı çekimser bir görüş hakimdi. 2012 yılında Vietnam ve Kamboçya'ya yaptığımız seyahatten sonra bu kanaatim tamamen değişti. 



Vietnam'a THY'nın Bangkok üzerinden Ho Chi Minh'e direkt uçuşu var. Ülkeye girişimizi bu uçuş ile yaptık. Önceleri Saigon olarak bilinen şehir adını 1975 yılındaki birleşme öncesi Kuzey Vietnam'ın lideri olan Ho Chi Minh'den almış. Vietnam halkı Ho'yu çok seviyor, kendisinden bahsederken Ho Amca diyorlar. Oldükten sonra başkent Hanoi'de bizdeki Anıtkabir kadar görkemli olmasa da onun daha ufak bir modeli olan bir mozole yapmışlar. Naaşı mumyalanmış ve halkın ziyaretine açık.


Ho Chi Minh'in mozolesi



Vietnam'da motosiklet kullanımı çok yaygın. Öyle ki Ho Chi Minh'in nüfusu 8 milyon iken motosiklet sayısı 6 milyonmuş. Caddelerde karşıdan karşıya geçmek için motosiklet akınının dinmesini beklemeniz gerekir. Bu durum Hanoi'de de farklı değil. Çoluk cocuk, yaşlı genç motosiklet kullanıyor. Bazen bir motora 4 kişinin bindiğine dahi şahit oluyorsunuz.



Yollar motosikletlerle dolu
Ülkenin kuzeyden güneye doğru inen ince uzun bir yapısı var. Ho Chi Minh şehri ülkenin güney ucunda. Hindiçin Yarımadasına hayat veren 4350 km. uzunluğa sahip olan Mekong Nehri bu şehirden geçerek büyük bir delta halinde Güney Çin Denizi'ne dökülüyor. Vietnam'ın pirinç ambarı sayılan bu delta, pirinç ekim dönemlerinde yemyeşil pirinç tarlaları ile kaplanıyor. Hasat zamanı ise bu tarlalar pirinç toplayan işçilerle dolup taşıyor. 




Ho Chi Minh'den Mekong Deltasına düzenlenen turlarda nehirde tekne ile gezerken, delta üzerindeki sayısız adalarda yöresel eşya satan tezgahlardan alışveriş yapma imkanı bulabilirsiniz. Adalarda dolaşırken etrafınızdaki tropik bitkilerin kokusu, yeşilin binbir çeşit tonu sizi büyüler. Yol üzerindeki salaş restoranlarda satılan bu coğrafyaya has meyvaları tatmadan geçmek istemezsiniz.


Mekong Nehri

Uzak Doğu meyvelerinden "Jack Fruit"




Mekong'un kollarında kano ile gezinti
Savaş döneminde Vietnam halkı Amerikan işgaline karşı canını dişine takarak direnmiş. Öyle ki Amerikan ordusu bu ufak tefek insanlarla başa çıkamamışlar. Ho Chi Minh yakınlarındaki "Chu Chu Tünelleri" olarak adlandırılan alanı gezdik. 200 km. uzunluğundaki tüneller neredeye karınca yuvasını andırıyor. Ufak tefek Vietnamlıların rahatça girip dolaşabildiği bu daracık tünellere iri yapılı Amerikan askerleri girememişler. Tünellerin bulunduğu ormanlık arazide akla hayale gelmeyen tuzaklar hazırlamışlar. Yokluk karşısında yılmamışlar. Öyle ki eski araba lastiğinden terlik imal etmişler. Gösterdikleri bu çetin mücadele ve direnişten bezen Amerikan ordusu 1973 yılında Vietnam'dan çekilmek zorunda kalmış.




Ho Chi Minh'de üç gecelik konaklamadan sonra başkent Hanoi'ye hareket ettik. Hanoi ülkenin kuzey bölgesinde. Çin'in güneybatısından doğarak Vietnam sınırları içindeki Tonkin Körfezi'ne dökülen Kızıl Nehir (Song Hong River) başkent Hanoi'nin hemen yanından geçiyor. Şehrin "Old Quarter" denilen bölgesi birbirini kesen sokaklarda yeralan küçük el sanatlarının sergilendiği, envai çeşit ürünlerin ve turistlere yönelik objelerin satıldığı irili ufaklı dükkanlarla dolu. 







Hanoi eski şehir (Old Quarter)
Şehri gezmenin en keyifli yolu bisiklet arkasına eklenmiş bir veya iki kişilik kabinden oluşan "Cyclo" denilen araçlar. Bu araçlarla yaptığınız gezinti esnasında görüş alanınıza giren görüntüler sürekli değişirken kendinizi sokaktaki insanların günlük yaşantısını içinde hissediyorsunuz.





Şehrinin içinde bulunan "Hoan Kiem" gölü Hanoi halkının tatil günlerinde ve akşamları çevresinde gezindikleri bir sosyal yaşam alanı. Göl kıyısındaki kafelerde birşeyler içerken etrafı seyretmek oldukça keyifli. Kafe demişken Vietnam'da kahve kültürü oldukça gelişmiş. Kendilerine has kahve pişirme yöntemleri var. Kahveyi özel bir demleme kabı içinde pişirerek servis yapıyorlar. Konsantre süt ilave edilerek içiliyor. Kahveleri de çok lezzetli.


Vietnam kahvesi içiyoruz
Hanoi'de gezdiğimiz bir başka yer de tarihi 1000 yıl öncesine dayanan Çinli düşünür Konfiçyüs'e adanmış olan Kültür Tapınağı ve Ulusal Üniversite. Burasının, tapınak alanındaki yapıların mimarisi, asırlık ağaçları ve havuzlarıyla huzur veren bir atmosferi var. Arka arkaya sıralanmış avlularda gezerken vaktin nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz.






Uzakdoğu müziklerinin kendine has dinlendirici ve rahatlatıcı tınıları başkadır. Meditasyon ve uzakdoğu masajlarında bu müziklerin fonda kullanıldığını birçoğumuz biliriz. Vietnam'a daha önce yaptığım bir seyahatte bu tarz müziğin icra edildiği bir ortamda bulunma fırsatım olmuştu. Özellikle kullanılan enstrümanların farklılığı ve çıkardığı sesler oldukça dikkat çekiciydi. Aşağıdaki resim bu andan bir sahneyi gösteriyor.



Vietnam'a gelipte görmeden dönülmemesi gereken yerlerden biri de Unesco'nun Dünya Kültür Varlıkları Listesine aldığı "Halong Körfezi". Tam bir doğa harikası. Burası Catherine Deneuve'nün oynadığı 1992 yılı yapımı "Indochine" filminden sonra tanınmaya başlamış ve turistlerin akınına uğramış. Eski bir efsaneye göre Çinli istilacılarla savaşan Vietnam halkına yardım etmek için göklerden gelen bir ejderha ağzından saçtığı zümrüt ve yeşim taşları ile istilacıların geçiş yolunu kapatmış. Bu taşlar daha sonra körfezdeki adalara dönüşmüş. Ha Long'un kelime anlamı da "Suya İnen Ejder"miş. Vietnam bunun gibi birçok efsaneye ev sahipliği yapıyor.
Hanoi ile Halong Körfezi arası yaklaşık 180 km. Otobüsle 4 saat süren, pirinç tarlaları ve köylerin arasından geçen yoldan körfeze ulaşılıyor. Kıyıdaki iskeleden kalkan teknelerle körfezde bulunan 2000 den fazla kireçtaşı adalarının arasında gezerken kendinizi peri masallarındaki dekorlar arasında zannediyorsunuz. Kumsalları olan adalarda denize girmek mümkün. Birçoğunda mağaralar var. Bu mağaralardan bazıları turistlerin ziyaretine açık ve sizi hayrete düşürecek kadar devasa büyüklükte. Buraya yapılan geziler günü birlik olduğu gibi körfezde gün doğumunu izlemek isteyenler için gecelemeli de olabiliyor. Biz, Halong Körfezi'ne yaptığımız gezide teknede geceledik. Sabah gün doğarken sisler içinde yavaş yavaş belirmeye başlayan adacıkların görüntüsü muhteşemdi. 






Ha Long Körfezi


Ha Long Körfezi'nde gün doğarken



Mağaraların büyüklüğü şaşırtıcı
Söz mağaralardan açılmışken dünyanın en büyük mağarası olarak geçen "Son Doong" mağarasından bahsetmek istiyorum. Ben gitmedim ancak değişik kaynaklardan hakkında birçok şey işittim. Bu mağara Laos sınırına yakın ve ormanın içinde. Ulaşması oldukça zor ve meşakkatli. 2009 yılına kadar bilinmiyormuş. Girişi tesadüfen o bölgede yaşayan köylüler tarafından bulunmuş. Şimdiye kadar sadece 20 km. lik kısmı keşfedilmiş. Bazı araştırmacılara göre bu mağara sisteminin uzunluğu 140 km. yi buluyormuş. Mağaranın içinde göller, ormanlar, hatta kumsallar bile varmış. 

Gezimizin 7 günü Vietnam'da geçti. Ho Chi Minh ve Hanoi'den sonra Kamboçya'ya geçtik. Kamboçya ile ilgili izlenimlerimi başka bir yazıda sizlerle paylaşacağım. Doğal güzellikler açısından zengin bir coğrafyada yer alan Vietnam'da, gezdiğimiz bu iki şehrin dışında görmeye değer, aklımızın kaldığı başka yerler de var. Bunlardan biri ülkenin orta kesiminde bulunan Güney Çin Denizi kıyısındaki Hoi An antik şehri. Bir diğeri ise "Trang An Grottoes" denilen bölge. Öyle görünüyor ki bu bölgeye yapacağımız bir başka seyahatin rotasına buraları da dahil edeceğiz. Yazıyı "Goodmorning Vietnam" filminden Robin Williams'ın Vietnam'dan yaptığı radyo yayınlarının kapanış anonsu ile bitiriyorum.
"Vietnam'dan haberler şimdilik bu kadar."    

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder