Bir kez daha Güney Amerika’dayız. 2015 yılındaki ilk
ziyaretimizde aklımızın kaldığı o kadar çok yer oldu ki, bu sefer eksikleri
tamamlamaya karar verdik. Üstelik rotamıza Antartika’yı da dahil ettik. Yolculuğun
17 günü kara yolculuğu, 18 günü de deniz yolculuğu şeklinde geçti. Gidiş ve
dönüşle birlikte toplam 37 günü buldu. İlk durağımız Sao Paulo idi. THY’nin
TK015 sefer sayılı uçağı Sao Paulo’ya indiğinde akşam olmuştu. O gece hava
alanına yakın bir otelde geceledikten sonra ertesi sabah Bolivya’ya hareket ettik.
Boliviana De Aviacion Havayolu ile olan uçuşumuz St.Cruz’daki aktarmadan sonra ülkenin
kültür başkenti La Paz’ın 4000 m. Yükseklikteki El Alto Havalimanı’nda son
buldu.
Bolivya adı Güney Amerika’daki ülkelerin bağımsızlığını kazanmasında
büyük rolü olan Simon Bolivar’dan geliyor. Ülkenin resmi başkenti Sucre. Ancak
hükümet merkezi La Paz’da bulunuyor. La Paz dünyanın en yüksekte bulunan ya da
başka bir deyiş ile güneşe en yakın başkenti olarak biliniyor. Yüksekliği 3650
m. Uçaktan iner inmez oksijen yetersizliği kendini gösterdi. Havaalanında
bulunan eczaneden hemen “Sorochi” haplarından aldık. Bu haplar yükseklik hastalığına karşı vücut direncini arttırmak için kullanılıyor. Eczacının tavsiyesine göre
günde üçer adet almamız gerekirmiş. Tabii bu haplara 4-5 gün önce başlamamız
gerekiyordu ama Türkiye’de benzer etkiyi yaratacak başka bir ilaç bulamamıştık. Otellerde ve diğer konaklama yerlerinde ücretsiz olarak verilen koka çayı vücut direncini arttırarak oksijen açlığına karşı kullanılıyor. Koka bitkisinin yaprakları ise çiğnendiğinde aynı etkiyi yaratıyormuş. Ayrıca otellerde ihtiyaç duyanlara onar dakika süre ile oksijen takviyesi yapıyorlar.
Bir taksiye atlayarak şehir merkezindeki otelimize hareket ettik. Şehir havaalanından 350 m. daha aşağıda. O kadar fark bile biraz olsun rahatlattı.
Bir taksiye atlayarak şehir merkezindeki otelimize hareket ettik. Şehir havaalanından 350 m. daha aşağıda. O kadar fark bile biraz olsun rahatlattı.
La Paz etrafı yüksek dağlarla çevrili çanak şeklinde bir şehir. Havaalanının bulunduğu El Alto semtinden şehire doğru döne döne inerken görünen manzara büyüleyici.
Şehir merkezindeki çok katlı modern binalara karşın yamaçlar boyasız, kiremit rengi evlerle dolu. Bu evlerin neden boyasız
olduğunu sorduğumuzda bizi gezdiren rehber bu evlerin boyanması halinde ev
sahiplerinin daha yüksek vergi ödemek zorunda olduklarından boyamaktan
kaçındıklarını söyledi.
şehrin ana meydanı "Plaza des Armas" |
Cadılar Pazarı "Witch Market" |
Şehrin dışında bulunan ve turistlerin sıkça ziyaret ettikleri “Ay
Vadisi” de görmeye değer yerlerden bir başkası. Amerikalı astronot Neil
Armstrong’un burasını ay yüzeyine benzettiğinden bu isimle anılan bölgede yağmur suları
yumuşak toprağı oyarak bizim Kapadokya’da olduğu gibi ilginç şekiller
oluşmasına yol açmış. Farklı parkurlar boyunca yürüyerek burayı gezebiliyorsunuz.
Ay Vadisi "Moon Valley" |
Bolivya’yı halkın giyim tarzı ve yaşantısı ile kültürel olarak 2 yıl
önce gördüğümüz Peru’ya oldukça yakın bulduk. Geçmişte bütün Güney Amerika
ülkeleri gibi burası da batılı ülkeler tarafından sömürülmüş. Ülkedeki zengin
maden yataklarında çalıştırılan yerli halkın emeği ile çıkarılan değerli metalik
madenler gemilerle batıya taşınmış. Bu madenlerde çalıştırılan işçiler son derece sağlıksız şartlarda çalıştığından hastalık ve erken ölümler had safhaya ulaşmış. Güney Amerika tarihi bunun gibi üzücü
hikayelerle dolu.
La Paz’a gelmemizin esas nedeni Bolivya sınırları içinde bulunan ve
dünyanın en geniş tuz rezervine sahip olan “Salar de Uyuni” tuz çölünü
görmekti. Şehirde geçirdiğimiz iki günün ardından küçük bir şehir olan “Uyuni”
ye hareket ettik. Uyuni tuz çölü ile ilgili izlenimlerimizi bir başka
yayınımızda paylaşacağız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder