8 Eylül 2018 Cumartesi

Uyuni Tuz Çölü


Güney Amerika’da bulunan “Salar de Uyuni” tuz çölü Bolivya sınırları içinde yer alıyor. 12.000 km2 yüzölçümü ile uydu fotoğraflarında büyük beyaz bir leke olarak görünen bu çölün tuz rezervinin 10 milyar ton olduğu tahmin edilmekte. Çöl aynı zamanda dünyanın en büyük lithyum rezervine de ev sahipliği yapıyor. 

Güney Amerika seyahatimizde görmek istediğimiz yerlerden biri olan Uyuni Tuz Çölü Bolivya’nın kültür başkenti La Paz’ın 460 km. güney kesiminde 3650 m. yükseklikte yer alıyor. La Paz’da konaklayanlar çölü gezmek için küçük bir kasaba görünümünde olan “Uyuni” kentine otobüs veya tarifeli tren seferleri ile gidebiliyorlar. Yaklaşık 8 saat süren kara yolculuğunun alternatifi ise 45 dk. süren uçak yolculuğu. 
La Paz’da geçirdiğimiz ikinci günün akşamı Boliviana de Aviacion Havayolu’nun Boeing 727 tipi uçağı Uyuni şehrinin "Joya Andina" havaalanına indiğinde saat 21:00’i bulmuştu. Bir taksi ile kalacağımız otele doğru ilerlerken dışarıda gördüğümüz manzara karanlık, sessiz bir beyazlıktan ibaretti. Öyle ki her tarafın karla kaplı olduğunu zannedebilirdiniz. Şehrin ıssız sokaklarından geçerek otelimizin önüne gelmiş, arabadan yere adımımızı attığımızda ayaklarımızın altında çıtırdayan tuz kristallerinden şehrin sokaklarının tuzla kaplı olduğu şaşkınlıkla farketmiştik. Otelden içeri girdiğimizde ise duvarların, lobideki koltuk ve sehpaların, odalardaki mobilyaların tuz kalıplarından yapılmış olduğunu görmek şaşkınlığımızı daha da arttırmıştı.

Kaldığımız otelin lobisi. Duvarlar ve mobilyalar tuz kalıplarından yapılmış.
Seyahat öncesi Türkiye’den rezervasyonunu yaptığımız tuz çölünde bizi gezdirecek olan 4x4 Toyota Land Cruiser arazi aracı sabah saat 09:00 gibi otelin önüne park etmiş bizi bekliyordu. Bir önceki geceki ayazdan eser kalmamıştı. Ancak La Paz gibi buranın yüksekliğinin de 3600 m.nin üstünde olması nedeniyle oksijen oranının düşüklüğünü her hareketimizde hissediyorduk.
O gün dünyanın bu en büyük tuz rezervinin yer aldığı “Salar de Uyuni” tuz çölünde hayatımızın ender deneyimlerinden birini yaşadık. Yaşadığınız bazı anların size hissettirdiklerini kelimelerle ifade etmek çok zordur. Birazdan okuyacağınız satırların ve paylaşacağımız resimlerin burası hakkında bir nebze de olsa bir fikir vereceğini düşünüyorum.

Gün boyu bizi gezdirecek olan aracımız otelin önündeki caddede kurulmaya başlayan pazarı geride bırakmış, Uyuni kentinin yavaş yavaş hareketlenmeye başlayan sokaklarından geçerek tuzla kaplı yoldan şehir dışına doğru ilerliyordu. Şöförümüz ve aynı zamanda rehberimiz olan Huan, Bolivya’nın Potosi kentinde yaşıyormuş. La Paz’da Hukuk Fakültesinden mezun olmuş, daha sonra turizm rehberliği kursunu bitirerek resmi rehberlik sertifikası almış ve son on yıldır Uyuni ve Atacama Çölünde guruplara rehberlik yapıyormuş.

Gezinin ilk durağı kentin 3 km. dışındaki tren mezarlığı idi. Burada bulunan trenler, bir dönem civardaki maden ocaklarından çıkarılan cevherin Şili’ye nakli için kullanılmış. Bolivya’nın bağımsızlığını kazanmasından sonra ülke kaynaklarının yeterli olmaması ve yatırım maliyetlerinin yükselmesi nedeniyle maden işletmeciliği yapılamadığından maden cevherlerinin nakliyatı için  demiryollarının işletilmesi mümkün olamamış ve o zamanlar kullanılan eski tip buharlı  lokomotifler ve yük vagonları çürümeye terkedilmiş. Nostaljik görünümleri ile çölün ortasında yer alan bu hurda tren mezarliği turistlerin ilgisini çekmeye başlayınca burası, Uyuni turlarındaki uğrak yerlerinden biri haline gelmiş.


Uyuni tren mezarlığı
Tren mezarlığını arkamızda bırakarak tuz üretim atölyelerinin bulunduğu küçük bir kasaba görünümünde olan Colchani’ye geldik. Çölden çıkarılan tuzun üretim aşamalarını gösteren kısa bir sunumu takiben tuzdan imal edilmiş objelerin ve çeşitli yöresel eşyaların satıldığı tezgahlara göz attıktan sonra uçsuz bucaksız görünen beyazlığın derinliklerinde kendimizi adeta kaybolmuş hissettik. Dört bir yanımızda uzanan bembeyaz sonsuzluğun ortasında giderken, aracın motor gürültüsü ve tuz kristallerinin tekerleklerin altında ezilmesi ile duyulan hışırtıyı saymazsanız etrafta tam bir sessizlik hüküm sürüyordu.


Colchani






Uyuni Tuz Çölünde gezerken yağışlı veya kuru mevsime göre farklı görüntülere şahit olabiliyordunuz. Kuru mevsim çölün iç kısımlarına gidilebilmesi açısından elverişli idi. Yağışlı mevsimde ise çölün yüzeyi ince bir satıh halinde suyla kaplandığından havanın berraklığı ve suyun durgun olması yansımaya yol açıyor, bu nedenle yılın bu dönemi fotoğraf meraklılarının buraya akın etmesine neden oluyordu. Bu özelliğinden dolayı burası için dünyanın en büyük aynası tabiri kullanılmaktaydı. Aslında Uyuni Tuz Çölü’nün zeminini oluşturan kalınlığı yer yer 25 m.ye ulaşan tuz katmanının altı devasa bir yeraltı gölü imiş. Yağışlı mevsimlerde çölün üzerinin suyla kaplanmasının nedeni civar dağlardaki karların erimesi ve yağışlar sonucu bu yeraltı gölünün suyunun yükselmesinden kaynaklanıyormuş. İçinde bulunduğumuz Aralık ayı yağışlı mevsimin başlangıcı olduğundan su, çölün bazı bölgelerinde yeni yeni yükselmeye başlamıştı. O yüzden sudaki yansımaları görüntüleyemedik. Buna karşılık çölün iç kısımlarını rahatlıkla gezme imkanımız oldu.

Yükselen güneş ile birlikte sisli bir çizgi halinde görünen ufukta sanki havada asılı gibi duran birtakım adacıklar görünmeye başlamıştı. Yaklaşık 80 adet olduğunu öğrendiğimiz bu adacıklar tuz çölünün ortasında adeta birer vaha gibi görünen tepeciklermiş. Bir çoğunun üzerinde kaktüslerin bulunduğu bu adacıkların en büyüklerinden biri olan "Incahuasi Adası" üzerindeki boyu 15 m.ye kadar varan dev kaktüsler ve küçük bir restoranı ile Uyuni gezilerinin başlıca duraklarındandı. Burada verdiğimiz yemek molası ve adada yaptığımız kısa bir gezintiden sonra çölün kuzey sınırında bulunan ve sönmüş bir volkan olan Thunupa dağına doğru yolumuza devam ettik.








Incahuasi Adası



Thunupa Volkanı
Uyuni tuz çölünün güneyden kuzeye uzunluğu 135 km. Kaktüs adası ise çölün hemen hemen ortasında bulunuyor. Buradan Thunupa Volkanı’nın bulunduğu kuzey sınırına gitmek yaklaşık bir saatimizi aldı. Uzaktan yüksek bir tepe görünümünde olan dağın eteklerine geldiğimizde 5400 m. yüksekliği ve zirvesindeki krater çukuru ile volkan bütün ihtişamı ile önümüzde yükseliyordu. Bu dağda bulunan ve Bolivyalılar tarafından kutsal olarak kabul edilen İnka mezarlıklarını görmek üzere oldukça bozuk ve dönerek çıkan bir yoldan dağın eteklerine tırmandık. Bulunduğumuz yükseklikten Uyuni Tuz Çölü’nün büyüklüğü daha iyi anlaşılıyordu. İçinde 7-8 adet mumyanın bulunduğu bir mağara içinde bulunan İnka mezarlığı tahminen 800 yıllıkmış. Fotoğraf çekmek yasak olduğundan görüntü alamadık. Buna karşılık dağdan aşağı indiğimizde çölün daimi ziyaretçilerinden olan flamingolar bize poz vermekten kaçınmadılar.


İçinde İnka mezarlarının bulunduğu mağaralar

Thubupa Volkanı'nın eteklerinde

Sırada çölün orta kesiminde bulunan, birkaç yıl öncesine kadar konaklamak için kullanılan, şimdilerde ise Uyuni gezilerine katılanların fotoğraf çekimi için uğradıkları tuzdan yapılmış otel vardı. Buraya gelenlerin, ülkelerinin bayraklarını otelin yanında bulunan bir platformdaki direklere bağlamaları neredeyse bir gelenek haline gelmişti. Bunu bildiğimizden seyahate çıkarken valize bayrağımızı koymayı ihmal etmemiştik. Şiddetli rüzgar altında bayrağımızı direğe bağladık. Bolivya’nın ortasında, 3650 m.yükseklikteki tuz çölünde birçok ülke bayrağı ile birlikte bayrağımızın da rüzgarla dalgalandığını seyretmek çok güzel bir duyguydu.




Tuz otelinden ayrıldıktan sonra yolumuz zemindeki tuz katmanının altında bulunan yeraltı sularının açılan deliklerden kaynayarak yüzeye çıktığı  “eyes of salar” olarak adlandırılan doğal oluşumların bulunduğu bölgeden geçti.




Güneş alçalmaya başlamıştı. Uyuni’de gün batımı, fotoğraf meraklıları için kaçırılmaması gereken görüntüler vermekteydi. Bu anı izlemek için uygun bir yerde mola verdik. Güneşin batışı ile birlikte gökyüzündeki bulutların renkten renge dönmesini, çöldeki ışık hüzmelerini, uzayan gölgeleri olabildiği kadar görüntülemeye çalıştık. 




Güney Amerika seyahatimizin kara yolculuğunda özellikle yapmak istediğimiz bu gezinin sonuna gelmiştik. Geziden dönen diğer arazi araçları ile birlikte Uyuni kentinin dar sokaklarına girerken hava tamamen kararmıştı. Yarın sabah La Paz’a dönecek, oradan da iki yıl önce uğradığımız Peru’ya bu sefer ne maksatla ve ne zaman yapıldığı hala bir sır olan Nazca çizgilerini görmek üzere tekrar gidecektik. Bu gezi ile ilgili anlarımızı sonraki yayınlarımızda paylaşacağız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder