14 Nisan 2016 Perşembe

Cusco

Sabah kalktığımızda kendimizi dinlenmiş ve zinde hissediyorduk. Sıkı bir kahvaltı sonrası otelin consierge servisinde çalışan güler yüzlü Perulu kızımız Marianella'nın ayarlamış olduğu araç bizi almaya geldi. Saat 09:00 civarında hareket ettik. Bugünkü programımızda Cusco civarındaki antik kentler vardı. Şehrin kenar mahallelerinden çıkarak tepelere doğru tırmanmaya başladık. 


İspanyollar Peru'yu istila ettiklerinde yerlilerden altından yapılmış bir kent olduğunu duymuşlardı. Önce burasının Cusco olduğu düşünülmüş. Gerçekten Cusco'da inanılmayacak kadar çok altından yapılmış eşyalar bulunuyormuş. İspanyollar bütün bu altınları gemilerle ülkelerine götürmüşler. Daha sonra  Cusco yakınlarındaki Yucay Vadisinde bulunan İnka İmparatoru'nun yazlık sarayı bulunmuş. Saray türlü değerli eşya ile dolu imiş. İspanyolları asıl şaşırtan şey sarayın arka bahçesi olmuş. Bahçedeki değişik ağaç türleri ve çiçeklerin arasında altından ağaçlar ve çiçekler varmış. Ağaçların dalları, gövdeleri, yaprakları altından, çiçekleri ise değerli taşlarla süslü imiş. Havada gibi duran altın ve mücevherle bezeli iri kelebekler ve kuşlar varmış. Bunlar incecik altın ve gümüş tellerle ağaçlara bağlı imiş. Yine bahçede bulunan havuzlarda üstü değerli taşlarla süslü altın ve gümüşten balıklar varmış. Bahçede oturmak için altından banklar dahi bulunuyormuş. bu saray ve bahçede bulunan her şey sökülerek gemilerle İspanya'ya götürülmüş.
Bu satırlar Peru'yu istila eden Francisco Pizzaro'nun komutasındaki rütbeli bir subayın yazdığı bir kitapta yer alıyordu. Cusco ile ilgili söylentiler ve efsaneler bütün tarihçilerin ilgisini çekmekteydi. Yaklaşık yarım saat süren bir yolculuk sonrası hakkında birçok şey okumuş olduğum "Saqsayhuaman" kalesine vardık. Girişteki bilet ofisinden 4 ayrı ören yeri için kişi başı 70 Soles ödeyerek kombine bilet aldık. Yürümekte olduğumuz patika geniş bir alana açılıyordu. Karşımızda "Saqsayhuaman" Kalesi tüm ihtişamı ile yükselmekteydi. 



Kale, üstü düzleştirilmiş bir dağa oturtulmuş olup bin dönümden fazla yeri kaplıyordu. Arka arkaya sıralanmış üç dış sur içte kalan yapıları korumaktaydı. Dikkatle yontulmuş iri blok taşlar adeta birbirine kenetlenmişti. Aralarında hiç bir harç ya da benzeri bir malzeme kullanılmamıştı. "Saqsayhuaman" Kalesi İnka'ların taş kesme işinde ne kadar usta olduğunu göstermekteydi. Taşlar öylesine ustalıkla bir araya getirilmişlerdi ki iki blok arasına kağıt inceliğinde bir cisim sokmaya bile imkan yoktu. Blokların bazıları üçyüz ile dörtyüz ton arasında değişmekteydi. İnka'ların bu taşları millerce uzaktaki taş ocaklarından buraya kadar nasıl getirdiği hala bir sırdı.




Pek çok arkeoloji bilgini, "Saqsayhuaman"ın eski çağlarda Güney Amerika'da yapılmış en eşsiz eser olduğu hakkında fikir birliği ettiklerini okumuştum. Kadim İnka efsaneleri Peru'daki "Tiahuanaco", "Machu Picchu" ile birlikte "Saqsayhuaman" kalesinin de tanrılar tarafından yapıldığından söz etmekteydi. Kaleyi gezdikten sonra "Q'engo", "Pukapukara" ve "Tambomachay" adlı diğer antik kentleri gezdik. Ancak bunlardan hiç biri "Saqsayhuaman" Kalesi kadar bizi etkilemedi. 





Cusco
Öğlen civarı şehir merkezine döndük. Şöförümüz bizi şehir merkezinde bırakmadan önce yarınki "Machu Picchu" gezimiz için giriş biletlerini almak üzere bilet satışının yapıldığı bir ofise uğradık. Bilet kuyruğunda beklerken gözüm duvardaki televizyon ekranına takıldı. Film hiç yabancı gelmemişti. Birden ekrandaki tanıdık yüzün Bergüzar Korel olduğunu farkettim. Bir süre önce Türkiye'de bir kanalda gösterilen 1001 gece adlı dizinin İspanyolca dublajlı bölümlerinden biri oynuyordu. Türk yapımı bir dizinin bu kadar uzaklarda ilgi görmesi bizi şaşırtmıştı.
Biletleri aldıktan sonra kiraladığımız aracın şöförüne bizi otele bırakmasını söyledik. Otelde birşeyler atıştırdıktan sonra bir taksi ile Cusco'nun eski semtlerinden biri olan St.Blas Meydanına geldik. Bu bölge eski Peru evlerinin bulunduğu, otantik ve yöresel eşyalar satan mağazaların yer aldığı küçük bir meydanı olan bir semtti.





Bir süre burada oyalandıktan, Peru'lu çocuklar ve lamalarla resim çektikten sonra Plaza Des Armas (ana meydan) a indik. Üç tarafı dükkanlar ve restoranlarla çevrili olan, bir tarafında ise heybetli bir kilisenin bulunduğu meydanda güneşlenenler, kilisenin merdivenlerine oturan turistler, yerli halktan insanlar arasında vaktin nasıl geçtiğini anlamadık. Meydana inen ara sokaklardaki küçük küçük dükkanlara girip çıktık. Eski İnka İmparatorluğu'nun başkenti olan bu şehir insanı adeta büyülüyordu. 








Meydana bakan bir kafede kahvelerimizi yudumlarken yağmur başladı. Yavaş yavaş alçalmaya başlayan güneş yağmurla birlikte Plaza Des Armas üzerinde göz alıcı ışık oyunları oluşturmaktaydı. Cusco, akşamı karşılamaya hazırlanıyordu. Otele dönüp yarınki yoğun program için enerjimizi toplamalıydık. Sabah gün aydınlanmadan saat 05:00 gibi otelden çıkarak Machu Picchu'ya gitmek üzere otobüs terminaline gidecektik. Yoldan çevirdiğimiz bir taksi ile otele doğru giderken Machu Picchu hakkında okuduğum birbirinden ilginç hikayeleri ve efsaneleri düşünüyordum. 


22/24

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder