15 Nisan 2016 Cuma

Mayıs Meydanı'ndan Mayıs Bulvarı'na



Buenos Aires'deki ilk günümüzde şehir turunu tamamladıktan sonra kısa bir yürüyüş ile şehrin en çok ziyaret edilen mekanlarından biri olan "Plaza De Mayo" ya (Mayıs Meydanı) vardık. Meydan'ın ünü pembe rengi ve koloniyal mimarisi ile dikkat çeken "Casa Rosada" (Başkanlık Sarayı)'ndan geliyor. Arjantin Devlet Başkanı Juan Peron'un 1945 yılında tutuklanmasının ardından eşi Eva Peron bu sarayın balkonundan 300 bin kişiye hitap ederek eşinin serbest bırakılmasını talep etmiş. 


Eva Peron, eşinin iktidarda olduğu dönemde siyasetin içinde olmuş. Halka ve işçi kesimine yönelik populist uygulamaları nedeniyle Arjantin halkı tarafından çok sevilmiş. Halk kendisine küçük Eva anlamına gelen Evita adını takmış. Arjantin'in siyasi tarihinde neredeyse bir efsane olan bu genç hanım ne yazık ki 33 yaşında kanserden hayatını kaybetmiş. Mezarı aynı adı taşıyan semtte bulunan şehrin ünlü Recoletta mezarlığında bulunuyor. 
Eva Peron'un hayatını anlatan müzikal 1996 yılında sinemaya uyarlanmış, başrollerini Madonna ve Antonio Banderas paylaşmıştı. Kulaklarımızda Madonna tarafından seslendirilen filmin ünlü şarkısı "Don't cry for me Argentina" nın melodisi yankılanıyordu. "Benim için ağlama Arjantin"
Meydanın ortasındaki havuzun etrafında bir yandan güneşleniyor, bir yandan da kameralarımızla çevremizdeki manzaralardan kareler alıyorduk. Hava güzel mi güzeldi.




Birden çimenlerin üzerine kurulmuş çadırlar ve çevredeki polisler dikkatimizi çekti. Bu çadırlar her hafta Perşembe günü 1976-1983 yılları arasındaki askeri rejim döneminde kaybolan ve izi bulunamıyan gençlerin aileleri tarafından protesto gösterilerinde kullanılıyormuş. Çadırların üzerine kaybolan bu gençlerin adlarının yazılı olduğu küçük kağıtlar ve resimleri iliştirilmişti.
Meydanı arkamızda bırakarak aynı adı taşıyan bulvar boyunca yürüyerek gezimize devam ettik. Gözlerimiz kılavuz kitaplarımızda adından söz edilen "Cafe Tortoni" yi arıyordu.



Bir süre yürüdükten sonra önünde kalabalık bir insan gurubunun toplandığı bir kapının önüne geldik. Kapının yanında "Gran Cafe Tortoni" yazılı plaka gözümüze çarptı. Kalabalık gurup meğer giriş kuyruğu imiş. Biz de kuyruğa girip yarım saat bekledikten sonra içeri girdik ve gösterilen masaya oturduk.
Kafenin dekorasyonunun oldukça nostaljik bir görünümü vardı. Duvarlarda eski resimler ve kafeye gelen ünlülerin fotoğrafları yer alıyordu. Ahşap duvar kaplamaları mekana sıcaklık katmaktaydı.



Kafenin arkasında duvarlarda tarihi resimlerin asılı olduğu küçük bir odacığı müze şeklinde dekore etmişlerdi. Müzenin girişinde Arjantinli ünlü şair ve yazar Luis Borges, tango kralı Carlos Gardel ve bir başka şair Alfonsina Storni'nin bir masanın etrafına oturmuş mumdan heykelleri görülüyordu. Bu şahıslar bir zamanlar kafenin devamlı müşterileri imiş.




4/24



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder