14 Nisan 2016 Perşembe

Iguazu Şelaleleri - Arjantin

Sabah otelde aldığımız güzel bir kahvaltıdan sonra bizi Iguazu Milli Parkı'na götürecek taksi geldi. Şöförümüz Wilson Escobar ile tanıştık. Otel açıldığından bu yana bu taksi ile çalışıyorlarmış. Lobideki kız Wilson için çok olumlu konuştu. Nitekim, Iguazu'da kaldığımız süre boyunca kendisinden çok memnun kalacaktık. Wilson Escobar son derece kibar, uyumlu bir kişiliğe sahipti. 
Bizi ağaçlarla kaplı yollardan Iguazu Milli Parkı'nın Arjantin tarafındaki girişine götürdü. Gezimizi bitirdikten sonra parkın içinde bulunan Sheraton Otelinin lobisinde buluşmak üzere sözleştik. 


Gişelerdeki kuyrukta kısa bir süre bekledikten sonra kişi başı 260 Arjantin Pezosu karşılığı biletlerimizi alarak içeri girdik. Biletlerle birlikte verilen harita parkta bize nasıl bir yol izleyeceğimiz hakkında fikir veriyordu. Park içinde ziyaretçileri iç kısımlara götüren bir tren hattı mevcuttu. Merkezdeki istasyondan trene binerek bir sonraki durakta aktarma yapıyor, daha sonra bindiğiniz tren sizi parkın en çok ziyaret edilen bölgesi olan "Seytan Boğazı" nın bulunduğu bölgeye götürüyordu.

Aktarma yaptığımız istasyonda trenin gelmesini beklerken insanların arasında dolaşan küçük hayvancıklar dikkatimizi çekti. Meğer bunlar bir cins Rakum imiş. Son derece sevimliler ve evcilller. Milletin ayaklarının arasında çekinmeden dolaşıyorlar. Açıkta yiyecek bir şeyin kokusunu aldılar mı kurtuluşunuz yok. Resmen elinizden kapıp kaçıyorlar. 



Neyse kuyrukta biraz bekledikten sonra trenimiz geldi. Bindiğimiz tren yeşillikler ve ağaçların arasından,şırıldayan dereciklerin yanından süzüle süzüle ilerleyerek ineceğimiz istasyona vardı.


Bu istasyondan itibaren "Şeytan Boğazı" denilen yere kadar 1100 m. yürüyecektik. Neyse ki hava kapalı ama yağmurlu değildi. Binbir çeşit bitkilerin süslediği, çeşitli ağaçların arasından geçen bir yoldan yürüyorduk. Etraftaki kuş sesleri, küçük çağlayanların şırıltıları yürüyüşümüzü çok keyifli bir hale getiriyordu. Havadaki bitkilerin ve çiçeklerin kokusu insanı sarhoş etmekteydi. Yol boyunca sevimli rakumlar ailece bize refakat ettiler. Tabii ki Feride'de onları beslemeden duramadı. 




Yürüyüş yolunun bazı kesimlerinde uçurumlardan dökülen şelalelerin üzerine kurulmuş köprülerden geçiyorduk. Yavaş yavaş yükselen bir uğultudan "Şeytan Boğazı" denen yere yaklaştığımız anlıyorduk.  




Nihayet uğultunu geldiği yere ulaştık. Burası üç ayrı yönden gelerek metrelerce aşağıya bir girdap şeklinde dökülen su kütlesinin bulunduğu bir tabiat harikası idi. Girdaba doğru bakarken suyun hareketi ve uğultusundan başımız dönüyor ama gözümüzü ayıramıyorduk. 

Şeytan Boğazı
Bol miktarda resim çektikten sonra geldiğimiz yoldan geri dönmeye başladık. Fakat o da ne. Birden yağmur başlamaz mı. Neyse ki yanımıza plastik yağmurluklar almıştık. Hemen giyindik. Yürürken bir yandan etraftaki manzaraların resimlerini çekmeye, bir yandan da kameralarımızı korumaya çalışıyorduk. 






Trenden indiğimiz istasyona vardığımızda neyse yağmur durur gibi oldu. Bir kafede kısa bir mola verdikten sonra Sheraton Oteli'nin bulunduğu yere doğru yürümeye devam ettik. Otele vardığımızda yağmurdan ve terden sırılsıklam olmuştuk.

Otelin kafeteryası parka bakıyordu. Şelalelerin olduğu bölgeyi gören bir de terası vardı. Manzara muhteşemdi. Yaklaşık 5 saat yürümüş, hem acıkmış hem de yorulmuştuk. Terasta manzaraya karşı oturmak, birşeyler yiyip içmek çok iyi geldi. Akşam lobiden Wilson'ı arattık. Yarım saatte sürmedi geldi. Otele döndüğümüzde ertesi günün programını bir kez daha gözden geçirdik. Sabah Wilson bizi otelden alacak ve Brezilya tarafına götürecekti.  


Sheraton Oteli'nin terasından şelaleler

9/24

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder